Sayfalar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ekim 2007 Cumartesi

Holografik Evren ve Zaman / Ahmed Baki


Zaman, asla bizlerin düşündüğü gibi birşey değildir. Çünkü bizim “zaman'ımız”, bizlerin, yani insanın algılama kapasitesinden doğan bir şekilde anlaşılmaktadır. Zaman, insanın, evreni algıladığı beş duyusunun eseri olan bir biçimde zihinlerimizde şekillenir.

Gerçekte ise, sınırı, sonu olmayan “evrensel tek bir an” mevcuttur ve bu “tek an”, değerlendiricinin algılama kapasitesinden doğan bir biçimde “zaman” şeklinde algılanır.

Hologram tekniğinin izahı, “evren” ismiyle tanımlamaya çalıştığımız sınırsız ve sonsuz tek varlık, yani “BÜTÜN'e” ait tüm bilginin hologramik bir biçimde her zerrede mevcut olduğunu anlamamızı kolaylaştırmıştır. Buna göre, evrenin holografik yapısında, bizim gözlemlediğimiz evrenimizde, “olmuş” veya “olacak” diye bildiğimiz her olay, her oluşum, bilgi olarak yüklüdür. Ve yine, evren içi olan her bir varlık, bu “holografik düzenlenmiş bilgi'yi” kendi algılama kapasitesi ölçüsünde değerlendirir.

Çünkü “evrensel tümel bilgi'nin” bir sınırı ve dolayısıyla bir merkezi olmaması dolayısıyla, algılamanın oluştuğu, ortaya çıktığı her noktada, algılayıcıya “bütüne ait tüm bilgi” açıktır. Ancak, algılayıcı, kendi algılama kapasitesince bu bilgiyi değerlendirebilir. Yani, algılanan bilgi, tamamen algılayıcının algılama kapasitesinin bir eseridir. Zaten, algılayıcının kendisi de oradaki bilginin özden açığa çıkışından başka birşey değildir.

“Evrensel tek an'da” evrene ait tüm oluşumların bilgi olarak mevcut olmasından dolayı, o boyutta herşey “olmuş-bitmiş” hükmündedir. Yani, evrenimizde ortaya çıkacak herşey “evrensel tek an'ın” kapsamında olup, bitmiştir. Ancak, sınırlı algılama kapasitesine sahip birimler, “bütüne ait bu tüm bilgi'nin” ancak kendi kapasiteleri elverdiği ölçüsünü değerlendirebilirler. O halde bizler, hologramik düzenlenmiş evrenin sadece içinde bulunduğumuz kesitine (boyutuna) ait bir bilgiyi algılamaktayız ki bu da içinde bulunduğumuz “bizim evrenimiz'dir”.

Algılamakta olduğumuz tüm bu bilgi —sınırsız bir yapıdan alınan kesitsel veriler—, yani “bizim evrenimiz”, kendi kapasitemizden doğan bir biçimde duyularımız önüne serilmektedir. Böylece de holografik evreni kapsayan “tek kozmik an'ı”, kendi kapasitemizden doğan bir biçimde, yıllarla, aylarla, günlerle vs. ifade edilen bir biçimde şekillendirmekteyiz.

Eğer holografik evreni bir başka kesitinden algılıyor olursak (farklı bir kapasiteyle), “şu anda içinde bulunduğumuz zaman” o boyuta göre belki birkaç saniyelik bir değer ifade edecektir. Çünkü, “bizim zamanımız”, holografik evrenin sadece belirli bir kesitidir ki bu kesit belki de “kozmik tek an'a” nisbetle okyanusta bir damla bile değildir.

Öyleyse, “kozmik tek an'ı” nasıl şekillendiriyor isek, o boyuta ve algılama kapasitesine göre bir “zaman değerlendirişi” içinde oluruz. Başka bir haldeki “zaman” algılayışımız, şimdikiyle hiç mi hiç bağdaşmayacaktır...

Nitekim, “bizim evrenimizin başlangıcı” diye kabul edilen big-bang anından şimdiye dek geçen zamanı kapsayan “kozmik yıl'a” nisbetle bir insan ömrü 10 saliselik bir anlam ifade etmektedir.

Eğer bilinç boyutunda, bizde bir üst boyuta sıçrama gerçekleşirse, yani o boyutun bilgileriyle rezonansa girebilirsek veya bir diğer ifadeyle o boyutun bilgileri bizde açığa çıkarsa, içinde bulunduğumuz “kendi evrenimiz boyutu”, bir rüya misali değere sahip olacaktır. Acı-tatlı günlerle, yıllarla geçen bir ömrün tamamı sanki uykuda yaşanmış bir rüya gibi hatırlanacaktır...

O halde, bizlerin olageldiğini gözlemlediği herşey, sınırsız evrenin holografik yapısında mevcut bilginin kesitsel örnekleridir. Ve bizler, “tümel bilgi'nin” bizde açığa çıkan boyutunu “yaşadığımız zaman” olarak kabul ediyor, buna göre de geriye kalanını değerlendiriyoruz.

“Kozmik tek an'a” göre ise HERŞEY, KENDİNDE, hologramik düzenlenmiş BİLGİ'den ibarettir, yani tüm zamanlar yaşanmıştır. Çünkü herşey, O'nun bilgisinde mevcuttur. Bizler dahi, O'nun bilgisinden oluşmuş, o bilgide yeralan birimsel görüntülerden başka birşey değiliz!.. Fakat, aynı zamanda sahip olduğumuz bilinç yönüyle “tümel bilgi” sınırsız bir biçimde bize açıktır! Bilinç boyutunda bizde oluşacak derinliğine bir sıçrama ile, öz varlığımız, “evrensel Öz'de” mevcut tümel bilgiye vakıf olabilir. Yani, “BÜTÜN”, kendi bilgisini bizde seyretmekte olur ki bu, şu anda da böyledir ve gerçek budur! Çünkü, o boyutta “tek bir an” ve “tek bir varlık” sözkonusudur. Holografik evren ise, tüm bunları kendi bilincinde oluşturan “Bilgi Sahibi'nin”, diğer bir yönüyle “Sınırsız An'ın” sahip olduğu ve kendinde ortaya çıkan özelliklerinin görünür olmasından başka birşey değildir...

Acaba, Tasavvuf ehlinin “bütün âlemlerin aslı hayaldir, çünkü herşey ALLAH'ın ilminde olmuş-bitmiştir” şeklindeki ifadeleriyle kasdettikleri Bilgi'nin “hologramik düzenlenmiş evrenleri”, yani “varlığın gerçeği ve özü” müdür?.. Ve acaba,”tayyi mekân” ve “tayyi zaman” olayları, bu “hologramik bilgi'nin” değişik boyutlarına bilinç sıçramalarıyla gerçekleştirilen mekân ve zaman seyahatleri midir?..

Eğer insanlık, “Evrensel Bilinci” tanımak suretiyle günü geldiğinde kendindeki “öz değerlere” erişebilirse, belki de bu “holografik bilgi evreni'nde” değişik zaman ve mekân boyutlarına bilinç sıçramalarıyla seyahatler gerçekleştirebilecek güce de erişecektir!..

Bütün bu anlatılanlar gibi, her sorunun cevabı da gerçekte evrensel hologramik bilgide mevcuttur! Ancak, gerçeği, tabii ki bize “ZAMAN” GÖSTERECEKTİR...

(Bu makale 1994 yılında ULTRA Dergisi Ekim ve 1995 yılında Populer Bilim Dergisi Temmuz sayılarında yayınlanmıştır) AHMED BAKİ

2 Ekim 2007 Salı



Bugün AHMED benim,

Ama dünkü Ahmed değil.!

Bugün Anka benim,

Ama yemle beslenen kuşcağız değil.

“Enel hak” kadehiyle bir yudum içen, sızdı tanrılık şarabından;

Şişelerle, küplerle içtim ben, yine sızmadım.

Ben sultanların aradığı sultan,

Ben hacetler kıblesiyim.

Gönlün kıblesiyim ben.

Ben Cuma mescidi değilim;

İnsanlık mescidiyim ben.

Ben saf aynayım, sırrım dökülmemiş, paslanmamışım.

Ben kin dolu bir gönül değilim, Tur-i Sina’nın gönlüyüm ben.

Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum,

Benim sarhoşluğumun sonu yok.

Tarhana çorbası içmem ben,

Can yemeği yerim; içerim can şerbeti.

İşte sararttı seni bir gümüş bedenlinin özlemi, altın haline geldin artık.

Sen altına âşıksın, altın benim rengime âşık.

Gönlü saf sufiyim ben,

Benim tekkem alem; medresem dünya benim.

Değilim abalı sufilerden.

İster yakarış eri ol sen, meyhane eri istersen;

Bundan sanki ne çıkar?

Yok Cumartesi imiş, yok Cuma imiş, bence ne farkı var?

Gerçeğin tadını alan er,

Ne altına aldırış eder,

Ne kalender tacına bakar.

Ne tasası vardır, ne kini.

Ey Tebrizli hak Şemsi,

Yüzünü göstermeseydin sen, yoksul çaresiz kalırdı kulun,

Ne gönlü olurdu, ne dini...

MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ

30 Ağustos 2007 Perşembe

Olmuyor,
Değişmiyor ki sorularım
Ve gelmiyor ki doğru cevaplarım
Ya sorum yanlış,
Ya da yanlış yerde arayışım...

18 Ağustos 2007 Cumartesi

RENKLERİN AURAYA ETKİLERİ ve AURAYI BİR RENKLE YÜKLEYEREK YAŞAMINIZI DEĞİŞTİRME

Yaşamınızda sıklıkla yer verdiğiniz renklerin auranıza direk etkisi vardır.
Örneğin sürekli yeşil renk gömlek giyen bir kişinin bir süre sonra Kirlian Tekniğiyle fotoğrafı çekildiğinde aurasında yeşil rengin hakim olduğu görülecektir. Bu mantıkla auramızı belli renklerle yüklersek bir süre sonra bu rengin etkisi tüm yaşamınızı etkileyecektir.
Bunun için yediklerimizden, giydiklerimize ve evimizin dekorasyonuna kadar bir çok farklı yöntemi uygulayabiliriz. Ancak burada temel esas auramızı hangi renkle yükleyeceğimize doğru karar vermek ve çalışmamızı 21 gün boyunca sürekli, sonrada en az haftada 1 gün yapmaktır. Bu çalışmaya başlamdan önce yaşamınızda ne istediğinize
ve neleri arzuladığınıza dikkatle karar vermelisiniz. Yani baştan niyetinizi açıkça ortaya koymanız gereklidir. Bunun için renkler ve etkilerini inceleyin ve başlangıç için tek bir amaç seçin. Bu amacınız için gereken çalışmayı yaptıktan sonra başka bir amaç için yeni bir çalışma yapabilirsiniz. Ancak ilk çalışmanızı haftada bir
gün tekrar etmeyi unutmayın.

Kırmızı; Cinsel gücü arttırma, dinamizmi arttırma, bulunulan her ortamda ilgiyi üzerine çekme,cesaret kazanma,iradeyi arttırma
Turuncu; Depresyondan kurtulma, kendine olan güveni kazanma,hamile
kalma, neşe ve eğlence enerjisini yayma,macera yaşama,
Sarı; Denge sağlama, sorunlu ilişkiyi kolaylıkla bitirme, zihinsel kapasiteyi ve hafızayı geliştirme,bağımlılıklardan kurtulma (sigara,alkol vs..),seyahate çıkma, ikna yeteneğini arttırma.
Yeşil, Aşk yaşamını canlandırma, aşık olma yada aşık olunma, huzur bulma, maddi olanakları arttırma, hayatta yeni bir yol çizme,
Mavi; İlham alma, motivasyonu arttırma, iletişimsel yetenekleri arttırma,huzur bulma,karar verme zorluğunu aşma
Çivit mavisi; Sezgileri güçlendirme, içgörüler alma, güvenilir bir imaj bırakma, sabırlı olma özelliğini geliştirme.
Mor; Ruhsal gelişimi sağlama, kendiyle barışık olma, kin,öfke gibi duygulardan kurtulma,moral bulma.

Yukarıda yaşamınıza katmak istediğiniz özelliği seçin ve ilgili rengi saptayın. Eğer iki farklı amacınız varsa bunların ilgili renkleri farklıysa önce birinden başlamalı ve 21 gün sonra diğeri için çalışma yapmalısınız. Auranızı yükleyeceğiniz amacınızın
dışında kendisiyle ilişkilendirilen diğer enerjileri de yaşamınıza çekecektir. Ancak baştan ne için niyet ediyorsanız yaşamınızda oluşacak değişiklikler bu amaç için olacaktır. Eğer ayrı ayrı renkle ilişkili iki amacı da seçerseniz her ikisi içinde niyet etmelisiniz.

Çalışmanızın ana amacı ulaşmak istediğini amacın enerjisini size çekecek olan renkle auranızı yüklemek olacaktır. 21. günün sonunda auratik alanınızda bu rengi baskın duruma getireceksiniz. Dolayısıyla bu renkle ilişkilendirilen durumları yaşamınıza çekmeye başlayacaksınız ve kişiliğinizde de bu renkle ilişkili bazı değişimler olacak. Örneğin bir ilişkiyi acı çekmeden bitirmek istiyorsanız ve bunun için sarı renkle auranızı yüklemeyi seçmişseniz yaşamınızda kendinizi daha özgür hissetme, sorunları içselleştirmeme duyguları artacak ve ayrılığın iyi yönleriyle ilgili
durumlarla karşılaşmalar yaşayabileceksiniz. Sonuçta güzel ve her iki taraf içinde acı verici olmayan bir ayrılık için tüm enerjileri üzerinize toplamış olacaksınız.

Eğer amacınızı seçtiyseniz önce kendinize çalışmaya başlamak için bir gün seçin. Ancak çalışmaya başlamadan önce gerekli bazı materyalleri sağlamanız gerekecektir.

* Öncelikle kendinize 21 gün boyunca giyeceğiniz ilgili renkten bir atlet, gömlek yada kazak alın. 21 gün boyunca aynı kıyafeti giymeniz zor olacağından aynı renkten farklı kıyafetler edinebilirsiniz. 3 tane kırmızı renk t-shirt bile 21 gün boyunca değişimli olarak giymeniz için size yeterli olacaktır. Eğer bunu yapmakta
zorlanırsanız sadece kırmızı bir atlet edinip (yada kumaş boyasıyla boyayıp) bunu giyebilirsiniz. Ancak atlet edinmeniz durumunda üzerine giyeceğiniz renk siyah, kahverengi yada giri olmasın. Çok canlı ve parlak bir renk seçmeyin. Sade ve pastel bir renk giyin ve ikinci gün aynı renkten bir kıyafet giymeyin. Örneğin mavi renkle
çalışıyorsanız ve mavi bir atleti tercih ettiyseniz eğer ilk gün üzerinize beyaz bir gömlek giydiyseniz ikinci gün beyaz yerine sarıyı tercih edin. Üst üste iki gün aynı rengi giymeyin.

* Hangi renkle çalışmayı tercih etmişseniz o renkten kendinize büyük bir mum alın. Mum 21 gün boyunca her gün 10 dakika yanacak büyüklükte olsun.Her gün 10 dakika mumunuzu yakın ve karanlıkta sadece onu seyredin. Mumu seyrederken beyninizdeki tüm düşünceleri uzaklaştırıp sadece ona yönelin ve düşüncelerin geçip gitmesine izin
verin.

* Hangi renkle çalışmayı tercih etmişseniz o renkten bir objeyi işinizde çalışma masanızın üzerine yada evinizde en fazla bulunduğunuz göz önünde bir yere koyun.
Bu bir bilo, bir resim yada bir başka eşya olabilir. Ancak sadece seçtiğiniz renkten olmasına dikkat edin.

* Seçtiğiniz renkten meyve sebzeler varsa bunları gün içinde yemeye gayret edin. Sarı için greyfurt,limon, turuncu için portakal mandalina, yeşil için tüm yeşil sebze meyveler gibi. Mavi rengi seçtiyseniz bu imkanı bulmanız zor olacaktır.

* Seçtiğiniz renkten bir doğal taş edinme şansınız varsa alacağınız bir doğal taşı kolye olarak boynunuza yada yüzük olarak elinize takın. (akik,lal,ametist, sodalit vs...) Eğer doğal bir taş edinemezseniz bu renkte başka bir takı edinin ve her gün takın.

Her rengin enerjisini özümsemek ve auranıza yüklemek için doğayla başbaşa kalmaya özen gösterin. Doğadan faydalanarak aura yüklemede şunları yapabilirsiniz.
Kırmızı renk için; Güneşin doğuşunu yada batışını izleyin.
Turuncu renk için; Dolunayı izleyin
Sarı renk için; Güneş ışığını seyredin
Yeşil renk için; Kırlarda yürüyüş yapın,evinizdeki çiçekleri seyredin.
Mavi renk için; Gündüz gökyüzünü seyredin.
Çivit mavisi; Gece gökyüzünü seyredin.
Mor renk için; Mor renk bir menekşe edinin ve onu seyredin.

* Kendinize seçtiğiniz renkten bir ampul alın ve her gün 5 dakika bu ampulün ışığında oturun. Eğer bu renk ampül bulamıyorsanız normal bir ampülü cam boyasıyla boyayın.

* Seçtiğiniz renkle meditasyon yapın. Meditasyonu nasıl yapacağınız konusunda özgürsünüz. Örneğin kırmızı ile çalışırken bir güne doğuşunu imgeleyerek de meditasyon yapabilirsiniz, çevrenizi kırmızı rengin sarması, yada kırmızı renk solumayla da ilgili meditasyon yapabilirsiniz. Bu konuda kendinizi özgür bırakın. Meditasyonu her gün yapın ancak 10 dakikadan fazla yapmayın.

Auranızı seçtiğiniz renkle yüklemek için yukarıdaki yöntemler çok etkilidir. Bunların hepsini kullanabileceğiniz gibi bazılarını kullanmak istemeyebilirsiniz. Bu da sonuç verecektir. Ancak yöntemlerin hepsini 21 gün boyunca uygulamanızın etkisi çok daha yoğun ve net olacaktır.

21 günün sonunda haftada bir gün auranızı yüklemek için aynı çalışmayı yapabilirsiniz.
İstediğiniz sonucu aldıysanız ve yeterli
olduğunu düşünüyorsanız çalışmanızı sonlandırabilirsiniz .

ALINTI.
from: F.Can-şifa çemberi

10 Haziran 2007 Pazar

BENİ BUL (ekim-2000)

Birgün kaybolursam,
Sabahcı kahvelerinde ara beni,
Denize karşı,
İstanbul'a karşı,
Sana karşı..
Bahar türküleri dinlerken bulacaksın...
emin ol..

buket (ekim-2000)

9 Haziran 2007 Cumartesi

İSTEK (I)


Acı yaşamakların sesini duyarak

İçimden sessizce kopan,

nefretin yerini alan hüzünle,

Görünmez uzaklara yol alırcasına

Bir orkidenin beyazlığına bürünmek..

Ve bir özlemin yerini doldurmak için

Bağırmak dağlara, denizlere

Gülün sevilişini bozan bir diken gibi

Sinsice içimi parçalayan hisleri,

atmak için bir kenara

Kinden, nefretten uzak

bir sevgiye sığınmak

işte bütün istediğim bu...


buket (mart-1992)

İSTEK (II)

Bir günbatımı sonrası,
Soluk bir kızıllık kapladığında ortalığı,
Zindan karası yüreğimi aklamak,
Ve bütün ihanetlerden sıyrılıp,
Gözyaşlarımda kaybolarak,
dalıp gitmek bilinmeze...

buket(Mart-1992)

2 Haziran 2007 Cumartesi

Kaynak: anonim




Anne olmasaydım eğer...

Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.

Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım.
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye "Uçan Fil Dumbo!" çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım.
Hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi.
Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.
38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı yapmayacaktım.
Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim.
Sen olmasaydın eğer ben asla "anne" olmayacaktım.
Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!

29 Mayıs 2007 Salı

HER SEY SENDE GIZLI


Yerin seni cektigi kadar agirsin, Kanatlarin cirpindigi kadar hafif..

Kalbinin attigi kadar canlisin, Gozlerinin uzagi gordugu kadar genc...
Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kotu..
Ne renk olursa olsun kasin gozun, Karsindakinin gordugudur rengin..
Yasadiklarini kar sayma: Yasadigin kadar yakinsin sonuna;
Ne kadar yasarsan yasa, Sevdigin kadardir omrun..
Gulebildigin kadar mutlusun, Uzulme bil ki agladigin kadar guleceksin
Sakin bitti sanma her seyi, Sevdigin kadar sevileceksin.
Gunesin dogusundadir doganin sana verdigi deger, Ve karsindakine deger verdigin kadar insansin..
Bir gun yalan soyleyeceksen eger, Birak karsindaki sana guvendigi kadar inansin.
Ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin
Unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin, Gunesin seni isittigi kadar sicak.
Kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin, Ve guclu hissettigin kadar guclu.
Kendini guzel hissettigin kadar guzelsin..
Iste budur hayat! Iste budur yasamak..
bunu hatirladigin kadar yasarsin, Bunu unuttugunda aldigin her nefes kadar usursun
Ve karsindakini unuttugun kadar cabuk unutulursun
Cicek sulandigi kadar guzeldir
Kuslar otebildigi kadar sevimli
Bebek agladigi kadar bebektir
Ve herseyi ogrendigin kadar bilirsin,
bunu da ogren, Sevdigin kadar sevilirsin.. .

CAN YUCEL

28 Mayıs 2007 Pazartesi

İNSANLARI SEVMEK... / OSHO

Insanlari sevmenin tek yolu vardir ve o da onlari oldugu gibi sevmektir. Ve guzellikte buradadir: Onlari oldugu gibi sevdiginde onlar degisirler. Sana gore degil; onlar kendi gerceklerine gore degisirler.
Onlari sevdiginde onlar donusum yasarlar. Degismezler, donusurler. onlar yeni olurlar, onlar varligin yeni yuksekliklerine erisirler. Ancak bu onlarin varliklarinda gerceklesir ve bu onlarin kendi dogasina gore olur.
Insanlarin dogal olmalari icin yardim et, insanlara ozgur olmalari icin yardim et, insanlara kendileri olmalari icin yardim et.
Ve asla hic kimseye guc uygulamaya, itip kakmaya ve hukmetmeye calisma. Bunlar egonun yontemleridir.

OSHO

EGITIMLI INSANLARIN 9 DUSUNCESI

1. Baktiklarinda berrak gormeyi dusunurler,
2. Dinlediklerinde, iyi duymayi dusunurler,
3. Gorunusleri bakimindan sicak olmayi dusunurler,
4. Davranislarinda saygili olmayi dusunurler,
5. Konusmalarinda dogru olmayi dusunurler,
6. Islerinde ciddi olmayi dusunurler,
7. Kuskuya dustuklerinde sorulari nasil soracaklarini dusunurler,
8. Ofkelendiklerinde sorunlari dusunurler,
9. Kazanci gorduklerinde adaleti dusunurler.. .

Konfücyus

22 Mayıs 2007 Salı

OSHO - kadın...


Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir...

Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir.

Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. O, erkeğin yaratmış olduğu topluma uyamamıştır çünkü toplum mantığa ve nedenlere uygun olarak yaratılmıştır. Kadın kalpten bir dünya ister. Erkek tarafından yaratılan toplumda ise kalbe yer yoktur.

Kadın erkekten çok daha önemlidir. Çünkü o rahminde hem erkeği hem kadını taşır. O kıza ve oğlana, her ikisine de annelik eder; her ikisini de besler. Eğer o zehirliyse, o zaman sütü zehirlidir, o zaman çocukları yetiştirme tarzı zehirlidir.

Erkekle yarışıyorsun ve yarışmaya gerek yok; sen zaten üstünsün.

Şiir yazmana gerek yok, şiir sensin.

Sevgin senin müziğindir.

Sevginle birlikte çarpan kalbin senin dansındır.

14 Mayıs 2007 Pazartesi

ANNE KİMDİR / NEDİR?


ANONİM

Bir erkek çocuğun kaleminden çıkmış, bu kadar olur yani, tam tarif !!!

ANNE, dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır.
Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir!
Ne kadar üzsen de 10 Dakika sonra seni affeden zarif bir memeli türüdür.

Yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan, kucağına yatıran, öpüp koklayan tek varlıktır, Meleğin süt verebilenidir.
Yarasın diye muhallebinin içine ciğer katarak çocuğuna yediren manyaklık derecesinde yaratıcıdır.

Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir.
Kafayı çocuklarıyla bozmuş, göbek bağı kopsa da yürek bağı asla kopmayan, sevgi dolu fedakar insan dişisidir.

Bulaşık, ütü, vb. yaparken bile otomatik olarak çene çalan, kendi kendine konuşan, dırdır denen mereti erkeklere daha küçükten belletendir .

Yemek uzmanı, düzen insani, bilgili, kültürlü her şeyi bilen şahsiyettir, yavrularını yol tarafından değil, kaldırım tarafından yürütendir.

Dizi dizi incidir lakin gerektiğinde laf sokma dalında da birincidir.

Sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde, "amaaan ben sana daha güzelini bulurum" diyebilen komik bir karakterdir.

"Oğlum aradım yoktun. Bende mesaj atayım dedim sana. Gelince ara beni EMI aslan evladım. Kara börülcem benim öptüm annen" şeklinde mesajlar atabilen, teknolojiyi ısrarla reddeden, kabullenemeyen, kafasına göre yorumlayan, bilişim düşmanıdır..

*** AMA ... AMA dünyanın en güzel kucağına sahip, en güzel kokan, harikulade bir varlıktır.. Olmadık yerlerde "iyi ki doğurmuşum Ulen seni!" diyen ve benim hatırıma benimle Freddy Mercury dinleyen bir sabır ağacıdır, evlatlarını asla ayırmayan, aynı zamanda birbirinden koruyan güç abidesidir evde bir yere uzandığınız an orada temizlik yapacağı tutan, temizlik konusunda kayışı kopardığından temizlikçi gelecek diye evi temizleyen balans ayarı kaçmış temizlik kaynağıdır.

Mutfakta yasayan, evde herkesi idare eden bir tür canlıdır.
Sevginin güçlerini birleştirdiği sonsuz bakiredir !!

Oğlunun damat - kızının gelin olduğunu görünce, çocuğu mezun olunca, çocuğu gol atınca, çocuğu hasta olunca, çocuğu askere gidince, asmalı kabağı seyredince, Dolar yükselince velhasıl buna benzer bir sürü şeye ağlayabilen, bu mesajı okurken duygulanıp - gözleri dolabilen, ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır..

Son kiiii üç dört; Uzakta dursa da yakın hissedilen, canı hep istenen, asla vazgeçilmeyen, dizinin dibinde olmak istenen, evlatların varlığını varlığına armağan edebileceği,

*** ıslak - kuru, AMA heeeep duygulu***

en önemlisi; kıçı başı oynamayan Tek kadın modelidir...

BÜTÜN ANNELERE SEVGİLER ...

13 Mayıs 2007 Pazar

dün bugün yarın


kaynak: anonim

Çok zaman önceydi.
O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir sey yoktu...
Insanlar günes dogup batincaya kadar yasiyorlardi hayati. Bir daha hiç olmayacakmis gibi dolu ve anlamli. Derken zaman diye üç parçali bir sey icat etti insan. Bir parçasina dün dedi, diger parçasina bugün, öteki parçasina da yarin. Sonra fesat karisti zamana ve insan bugünü unuttu. Dünü düsünüp pisman oldu, yarini düsünüp telaslandi; Ama isin ilginç tarafi tüm telas ve pismanliklari günes dogup batincaya kadar yasadi. Farkinda olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarin, bugüne dün diyor, dün de bu gün için yarin diyordu. Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarina, diger eliyle düne yapisti. Bu günü eline yüzüne bulastirdi... Mutsuz oldu insan. Ve ne gariptir ki yarinin telasini da, dünün pismanligini da hep bugün yasadi..
Ama bugünü hiç yasayamadi,
ne yarin ne de dün!

9 Mayıs 2007 Çarşamba

Çok güldüm ya, acaip renkli bir milletiz:)

itiraf.com'dan alıntılar...


garson; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 23; Ülke: İngiltere
Bizim oradaki Carrefour´un ilk açıldığı zamanlar. Mağazada anlık indirim duyurularını anons eden kişi şöyle dedi: "Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz." Geliyoruz anacım, sen öyle kal!

muhendisbasketci; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 29; İl: İstanbul
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı aynen yazıyorum: "Teğmen,üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı."

sonbahargüneşi; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 27; İl: İstanbul
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden şahıs aynen şöyle dedi: "Gelin hanım köşede, isteyen takabilir."

atillatheturk; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 28; İl:Eskişehir
Bugün radyoda duyduğum kan anonusu üzerine kan vermek için hasteneye gittim. Kan vermek isteyenlere doldurtulan ve içinde bir çok sorunun olduğu formu doldurmaya başladım. Soruların biri "Son iki yıl içinde cinsel ilişkiye girdiniz mi?" şeklindeydi. Kan alacak hemşireyi beğendiğim ve karşısında karizmayı çizdirmek istemediğim için "evet" cevabını işaretledim. Fakat testi hemşireye verirken gözüm o soruya takıldı. Soruyu yanlış okumuşum. Meğer "Son iki yıl içinde eşcinsel ilişkiye girdiniz mi?" diye soruyormuş. Sonuç: Bilimum HIV testlerinin yapılmasını beklemek için saatlerce lobide oturdum. Üstelik bu da yetmiyormuş gibi o güzelim hemşireye de rezil oldum. Neyime benim elin hemşiresini etkilemek. Ver kanını git işte!

audrey hepburn; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 33; Ülke: ABD
Yer Bahariye, İstanbul. Ana yoldan geçmekte olan bir polis arabasındaki megafondan bir anons yükseliyor: "X plakalı aracın sahibi, lütfen hareket ediniz." Karşı taraftan geçmekte olan diğer bir polis arabasının megafonundan duyulan anons ise şu: "Lütfenini yiyimm Mistafaaaa." Yurdum polisi yaaaa.
şirinmaggie; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 31; İl: Muğla
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or...pu var. Tamam.' diye bir telsiz anonsu gelmiş. Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer ucundaki memura ´Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız.´ diye fırça atmış. On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş. ´Komiserim malum kadınlar or...pu değilmiş.Tamam.´

uyurdagezerim; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 18; İl: İstanbul
Trafiğin sıkışık olduğu saatlerde Dolmabahçe´den Beşiktaş´a doğru yürüyordum. Biraz ileride trafikten dolayı yavaş ilerleyen bir polis arabası vardı. Tam o sırada, polis arabasının yanına motorlu bir polis yaklaştı ve bombayı patlattı.´Alırım anahtarını Hasaaan!'.

gabrielversus;Cinsiyet: Erkek; Yaş: 28; Ülke: Almanya
Yıllar önce sahilde arabayla turlarken bir ekip otosu bizi cevirdi ve sordu: "Gençler alkol var mı?", cevabımız: "Yok valla, hepsini içtik."


deremede; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 30; İl: İstanbul
Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp, ´Bunlar taze mi?´diye sormuştu. Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı: ´Yok abla, pil takıp oynatıyoruz.´

skyonlife; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 26; İl: İstanbul
Polis anonslarına bir ek de benden. Yer Amasya, Ramazan ayı. Meydan tarafında, karşılıklı iki şeritten birbirlerine doğru gelen polis arabalarının birinden duyulan cümle: "İftara üç tane büyük, sahura da iki küçük pide alıyoruz." Gelen cevap evlere şenlik: "Komiserinkinde susam olmasın. Tekrar ediyorum, komiserinkinde susam olmasın."

8 Mayıs 2007 Salı

Hayat Bir Çocuğa Nasıl Anlatılmalı!

YAZAN: Aylin Kotil
Cumhuriyet Gazetesi
Arkadasimin kizi bir yasina gelmisti, 'Sen egitimcisin neler ogretmemgerekiyor,bazen kendimi cok caresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydi ama, yaniti zordu, akil vermesi basitti ama uygulamasi karmasıkti,
anlatmaya basladim:
Annelik uzun zaman alan ve gunun yirmi dortsaati devam eden adi 'insan yetistirmek' olan bir is. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karsiligini alirsin. Isine zaman harcarsan isinden, esine zaman harcarsan esinden, cocuguna zaman ayirirsan da ondan karsiligini alirsin.
Yapabiliyorsan gozyaslarini tutmamasini ogret, aci cekmeden olgunlasamayacagini...
Kiskanmamayi ogret ona, arkadasinin basarisindan mutlu olmayi, birlikte sevincleri paylasmayi, icinden 'neden bendegil de o?' demeden...
Kazanmaktan mutluluk duyup icine sindirmeyi, ama ayni zamanda kaybetmeyi ogrenmesini. Cunku bir adim sonrasinda gorunuste galip olanlari gosterecek hayat ona nokta.
Her seyin bir sonu oldugunu ogret.
Sahip oldugu butun degerlerin bir gun keyif vermeyebilecegini.
Kazanilan ve harcananin bir sonu oldugunu, gidilen yerlerin zamanla bıkkınlik verebilecegini, her seyi tuketebilecegini, tuketemeyecegi tek seyin bilgi oldugunu ogret.
Kitaplardan keyif almasini, ders calismak istemiyorsa zorlanmamasini, ama okumayi sevmesini ogret ona.
Elbet er ya da gec alacaksin biliyorum, ama mumkun oldugunca gec al ona bilgisayari.
Ona kendisi ile kalacagi sakin zamanlar ver, sıkılmayi ogret ona, sıkilip ta kendini yonlendirmeyi bulmasini.
Dogaya gotur onu, hayvanlardan korkmamasi gerektigini ogret. Arilarin bizi sokmasindan cok, nasil bal yaptigini anlat. Doganin kendi icindeki gizemini bulmasina yardimci ol, yagmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasini sagla.
Soguk kis gecesinde ates yakmayi ogret, belki buyudugunde bir gece sevgilisine ates yakar ve belki binlerce yildizin altinda birbirlerine sarilirlar, bunu ogretmemis diger sevgililerin aksine...
Sartlar cok zor olsa da yalan soylememesi gerektigini ogret ona.
Kazandigi elli milyonun piyangodan cikan besyuz milyardan cok daha keyifli oldugunu ogret. Alin terine saygiyi ogret ona.
Ask acisi cekmenin hic asık olmamaktan daha guzel bir duygu oldugunu ogret.
Kendi dogrulari uzerinden kimsenin onu yargilamasina izin vermemesi gerektigini ogret, baskalarini da kendi dogrulari uzerinden yargilamamayi... Bunun baskalarini dinlememek oldugunu degil, soylenenleri kendi eleginden gecirmesi gerektigini ogret.
Kendi fikirlerine inanmanin guzelliklerini anlat.
Hayati sorgulamayi ogret ona...
Bilginin en buyuk guc oldugunu ogret. Yapabilirse bunu en buyuk fiyata satmasini, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklamasi gerektigini ogret.
Hakli oldugu konuda sonuna kadar diretmemesini ogret ve hakliyken dik durmasini.
Gunun birinde yaptiklari degil yapmadiklari icin pismanlik duyabilecegini ogret.
Basit yasamasi gerektigini ogret ona, cay icmekten keyif almayi...
"Istemiyorum", "hayir" demeyi ogret ona, istediginde ise "istiyorum" demeyi, Sevdiginde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi ogret ona.
Bir kot pantolon ve tisortle universiteyi bitirmeyi ogret ona.
Temiz kokmasini...
Sorgusuz sevmeyi...
El yazisi ile notlar yazmayi...
Lafi dolandirmamayi...
Sevdiklerinin hicbir zaman cantada keklik olmadigini, dostluga yatirim yapmasi gerektigini, kiymetini bilmeyenlerden uzaklasmasini ogret ona.
Muzigi sevmesini, sporla barisik yasamasini,
Islerin hicbir zaman bitmedigini soyle ona, en yogun zamanda bile kendine vakit ayirmasi gerektigini ogret... Ama en cok da kendini sevmesini ogret... Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyecegini...
Kendine cicek almazsa kimseden cicek beklememesi gerektigini...
Kendine ozenli yemekler yapip sofralar kurmazsa kimsenin onun icin yemek hazirlamayacagini...

Hayatta her seyden cok kendisinin onemli oldugunu ogret ona...

YELKENLİ TEKNEDE YAŞAMAK

     Belki de hayatımızın en radikal kararı...        Çoğumuzun "bir karavanımız olsa" düşüncesi ömrünün bir vaktinde aklından geç...